Quantcast
Channel: Alev Geziyor
Viewing all 347 articles
Browse latest View live

Tots&More'un 7. Yaşını Kutladık

$
0
0
Geçtiğimiz hafta Tarçınevents Fatma'nın davetiyle Tots&More'un tatlı sahibesi Serpil'in Zekeriyaköy'deki yeni mağazasında bir araya geldik. Hem Tots&More'un 7. yılını, hem de güzel bir sosyal sorumluluğa imza atmasını kutladık.


Peki Tots&More Organik markası nasıl ortaya çıkmış? Her bebek az ya da çok gaz, kolik veya diş çıkartma döneminde bazı sıkıntılar yaşayabiliyor. Böyle durumlarda Avrupa ve Uzak Doğu'da kehribar (amber ) takmak aslında çok eski bir gelenektir. Ama bizde biraz geç keşfedilmiş. Tots&Mor'un kurucusu Serpil hanım da kızında diş çıkartma döneminde sıkıntılar yaşayınca, Kehribar'ın da faydalarını bilince çözümü bulmuş ve diğer anne- bebeklere de faydası dokunsun diye Türkiye'ye getirtmiştir. Her biri özel GLT sertifikalı olup, her biri ayrı ayrı resmi analiz sonucu ve sertifikasıyla gelir ve her ürün resmi olarak kayıtlıdır.



Geleneksel kehribar boncuklarından yapılan kolyeler diş çıkarmanın yan etkileri olan ağrı, iştahsızlık, mide bulantısı, ateş ve soğuk algınlığı gibi rahatsızlıkların giderilmesinde  doğal bir tedavidir. Ayrıca büyüklerde de faydaları vardır; alerjiye iyi gelir, ağrı olan yere konduğunda ağrıyı alır, kişiye canlılık ve yaşam enerjisi verir, sindirim sistemini özellikle bağırsakları düzenli çalışmasına yardımcı olur.



Tots&More'da başka neler bulabiliriz derseniz; ahşap, organik oyuncaklar, %100 organik bebek kıyafetleri, diş kaşıyıcıları, OİOİ ve Sophie markalarının ürünleri gibi bebek için gerekli ve kaliteli pek çok ürün var...







Tots&More bu yıl itibariyle yıllık karının %10'unu "Koruncuk Vakfı"na ve "Hayaller Gerçek Olsa Derneği"ne bağışlayacağını haberini verdi. Ve bizden büyük bir alkış aldı...



Ve çok kısa zamanda yine annelerin çok yardımcısı olacak ürünlerin de artık online mağazasında olacağının tüyosunu aldık takipte kalın... İnstagramda da totsandmore_organik_bebek olarak takip edebilirsiniz...

Gürsüt Fabrika Gezisi

$
0
0
Geçtiğimiz haftalarda Latigül Esra'cığımın ve Gürsüt'ün davetlisi olarak İzmir Tire'deki Gürsüt tesislerini ziyaret ettik. Mart 2017'de taşındıkları bu yeni fabrikaları, 55bin metre kare toplam alandadır. Bunun 19bin metrekare kapalı alanının 11bini sadece üretim için kullanılmaktadır.



Gürsüt'ün temelleri 1982 yılında kurulmuş, ilk üretimini ise 2002 yılında Ödemiş fabrikasında yapmıştır. Yukarıda yazdığım gibi de Mart 2017'de yeni yeri Tire Fabrikası'na taşınmışlar. Buradaki fabrikada Taze Beyaz Peynir, Çoban Peynir, Dil, Örgü, Çeçil, Çerkez, Kaşar, Mozarella, Krem Peynir, Süzme-Kaymaklı-Homojenize Yoğurt, Lor, İzmir Tulum Peyniri, Klasik İnek Peyniri üretimi yapılıyor.



Biz de üretim alanına uzun hazırlıklar ile tüm hijyenik koşulları sağladıktan sonra gezip sonunda da taze taze üretilmiş peynirleri tadımladık. Her bir peynir çeşidi için ayrı ayrı bölümler  var. Ve her bir bölümün ısı derecesi kapıda belirtiliyor. Üretim ve saklama koşulları ile son satış noktasına kadar soğuk zincir şartları korunuyor.
Fabrikanın işleyişi hakkında verilen bilgi ise şöyle; Gelen taze sütler öncelikle pastörize edilmekte. Taze Beyaz Peynir, tamamen geleneksel yöntemlerle üretim yapılıyor. Yasal olsa bile kimyasallar kullanılmıyor. Taze tüketim olması için sık sevkiyat yapılmakta olup ürünün reyonda en az süre beklemesi sağlanıyor. Ve kesinlikle üretim, tüm alanlarında hijyen en önemli kriter...



Koyun-keçi-inek karışımı olan olgunlaştırılmış Beyaz Peynir ve İzmir Tulum Peyniri Çanakkale- Balıkesir'de anlaşmalı mandıralarında üretiliyormuş. Bunun nedeni de koyun sütü çok kısıtlı bir zaman aralığında tedarik edildiğinden ve bu tedarik edildiği bölgede hemen üretime geçilmesidir.
Üretim alanını da gezen bizler iyice acıkmış bir şekilde bize hazırlanan özel sofrada çok güzel bir ziyafet çektik. Tire'ye kadar gelip Tire köftesi yedirmeden göndermem diyen fabrika yöneticilerine, hem bu düşünce hem de misafirperverliklerinden dolayı çok teşekkür ederim…



Gürsüt'ün sosyal medya hesaplarını takip ederek lezzet dolu tarifler öğrenebilir ve sürpriz hediyeli yarışmalara katılabilirsiniz…
İnstagram; GursutGida
Facebook; Gursut
Twitter; GursutGida

Ailemizle.tv Berna'nın güzel videosu için de teşekkür ederiz...

Teninizdeki Benler Masum Mu?

$
0
0
Geçtiğimiz hafta, Euromelanoma ve Eau Thermale Avène’in ana sponsorluğunda gerçekleştirilen “Euromelanoma Deri Kanserleri Tarama Kampanyası” tanıtım toplantısınıa katıldım. "Tek bir cildiniz var, özen gösterin, güneşin zararlarından koruyun" diyorlar.


31 Mayıs - 2 Haziran tarihleri arasında Türkiye'nin çeşitli illerindeki 20 üniversite hastanesinde yapılacak olan ücretsiz deri kanseri, ben taramasının tanıtımı için yapılan basın toplantısında Euromelanoma Türkiye Koordinatörü ve Bezmialem Vakıf Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Nahide Onsun, Bursa Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Emel Bülbül Başkan ve Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Deri ve Zührevi Hastalıklar Ana Bilim Dalı’ndan Prof. Dr. Murat Borlu, Acıbadem Üniversitesi Atakent Hastanesi’nden Doç. Dr. Gamze Erfan katıldı.


Online randevuyu www.euromelanomaturkiye.org sayfasından alabilirsiniz.




Euromelanoma ve Eau Thermale Avène’in ana sponsorluğunda gerçekleştirilen “Euromelanoma Deri Kanserleri Tarama Kampanyası” halkın deri kanserine karşı bilinçlendirilmesini amaçlıyor. Bireylerin kanser riski taşıyıp taşımadığını öğrenebilmesi için Türkiye’nin bir çok ilinde üniversite hastanelerinde ücretsiz muayene imkanı sunuyor.

Zararlı UV ışınlarını engellemek deri kanseri riskini azaltmak için önemlidir. Her zaman güneşten korunmak gerekir. 

*Güneşe gereksiz maruz kalmayın; mümkün olduğunca gölgede kalıp gün ortasında yaz güneşinden kaçının,
*Koruyucu giysiler giyin; koyu renkliler, uzun kollular, geniş siperli şapka ve UV-ölçümlü güneş gözlükleri kullanın,
*Güneş kremi kullanın; UVA ve UVB ışınlarına karşı yüksek koruma faktörlü krem kullanın.


Derimizde nelere dikkat etmeliyiz?

*Boyut, renk ve/veya şekil değiştiren,
*Diğerlerinden kıyasla farklı görünen,
*Asimetrik veya eşit olmayan sınırlı,
*Sert ve pul pul hissi veren,
*Çoklu renklere sahip,
*Kaşınan,
*Kanayan veya akıntı yapan,
*Sedefsi gözüken,
*Yara gibi gözüken ama iyileşmeyen noktalara dikkat edilmeli.
Bu uyarı işaretlerinden iki veya daha fazlasını görürseniz gecikmeden doktorunuza başvurmalısınız.

#tekbircildinizvar

"Patatesli Fritata" Tarifi ile Tefal Titanyum Serisini Deneyimledik

$
0
0
Geçtiğimiz haftalarda Nora Romi ve Tefal'in davetlisi olarak Mutfak Sanatları Akademisi'nde Şef Arda Türkmen eşliğinde Tefal Titanyum Serisi hakkında bilgiler alıp deneyimleme fırsatımız oldu. Şefimiz Arda Türkmen olunca sosyal medyadaki hayran kitlesinden de epey bir soru yağmuruna da tutulduk.


60 yıldır evimizin en yenilikçi yardımcısı Tefal, sağlıklı ve güçlü yapısıyla dikkat çeken, granit kaplamaya göre 3 kat daha dayanıklı olduğu test edilmiş ve kanıtlanmış. Artık keyifli sofralarımızın baş kahramanı olmaya aday görünüyor. Benim gönlümü fethetti bile :)



Sağlığımıza bizim kadar önem veren yeni Tefal Titanium Serisi ile doğda bulunan ve tıpta dahi kullanılan titanyum materyali sayesinde hem lezzetli hem sağlıklı yemekler hazırlamak çok kolay... Eee "Doğal Olarak Sağlıklı" dememişler boşuna.



Yemeğe geçmeden önce Arda Türkmen'in yapışmazlık testi ile titanyum tavanın "yüksek yapışmazlık"özelliğine inanın hayran kaldım. Herkes evinde en az bir kere sütü ocakta unutma ile karşı karşıya kalmıştır. Sütü kaynattık kaynattık, ilginçtir taşmadı ve en sonunda simsiyah bir tabaka halinde tavada kaldı. Sonra tavayı akan suyun altına tuttuğumuz anda yanmış tabakanın da akıp gitmesi işte bu dedirtti :)



Güçlü ve aşınmaya karşı dayanıklı yapısı, yüksek yapışmazlık özelliği ile ön plana çıkan Tefal Titanium Serisi kaplama uzmanlığını en üst seviyeye çıkarıyor. Bu seriye ait Titanium Force ile 4 yıl, Titanium Pro ile 8 yıl, Titanium Excellence ile ise tam tamına 12 yıl boyunca yapışmaz kaplama dayanıklılığı sunuluyor. Üstün yapışmazlık özelliği sayesinde son derece kolay temizlenen Titanium Serisi, ideal pişirme sıcaklığı göstergesi Thermo-spot sayesinde, yemekleri tam kıvamında pişiriyor. Bu özel serinin şık tasarımı ile pişirdiğiniz lezzetli yemekleri kolay servis edebilir, yemek yapma keyfinizi arttırabilirsiniz.

Bir de tarif isteyenlere de de işte tarif;
 "Patatesli Fritata" 
5-6  büyük boy patatesi küp küp doğrayıp tavada erittigimiz tereyağında dışları iyice renk alıncaya kadar 10-15 dakika pişirdik.. 7 yumurta ve 2 de yumurta akını çırptık, yeşillikleri ince ince doğrayıp ekledik. Patatesler pişince bir tabağa alıp yumurtayı tavaya koyduk. Ardından da patatesleri yeniden ekledik. 2 dakika ocakta pişirip, önceden 180 derecede ısıtılmış turbo fırına koyup 15 dakika da fırında pişirdik... Pufidik pufidik "Patatesli Fritata"mız hazııırrr..

ToyzzShop.com'da "Arabalar 3" Karakterleri

$
0
0
Biz ailecek pek severiz animasyon filmlerini. Aysu ve Aslı'dan dolayı kızlara yönelik olanları daha çok takip etsek de unisex filmler de ilgimizi çekiyor. "Arabalar" serisi de aslında sevdiğimiz animasyon filmlerinden ve şimdi merakla "Arabalar 3"ü bekliyoruz.


Ama filmden önce oyuncakları Toyzz Shop'lara gelmiş bile. Biz de geçen gün toyzzshop.com'dan alışveriş yaparken sepetimize bir tane de pelüş arabalardan attık :) Şimdi bebeklerin evinin önünde duran arabaları var, hem de en hızlısından :) Bizim karakterin adı Mater, bir de bunları biliyor bizim kızlar ilginç :)





Sığacık

$
0
0
Son İzmir'e aile ziyaretimizde halamızın pazartesi izinli olduğunu öğrenince bir gün daha kalalım dedik ve halamız bizi Sığacık adlı şirin mi şirin bir kasabaya götürdü. Ben tabii Ata Demirer'in filmini tek izlemeyen olarak biraz yabancı kalsam da aslında filmin çekildiği mekanlar, sokaklar buralar. İstanbul'a gelir gelmez de filmi izledim bu arada.


Keşfedilmemiş gibi geldi ama sonra düşündük de biz pazartesi günü gitmiştik, her yer çok sakindi. Oysa ki konuştuğumuz bir esnaf ile pazar günkü kalabalığı anlatırken "dün biz bile burada olmak istemezdik" dedi :)



Ama böyle şirin mi şirin sokakları ile tam bir Ege kasabası olan Sığacık'ı iyi ki keşfettim...



İzmir'e 52 km mesafede ve özel aracınızla giderseniz 40-45 dk sürüyor.



Sığacık'a niçin gidilir derseniz ben fotoğraf için bile tekrar giderim. Sığacık Kalesi içerisinde şirin evleri görebilirsiniz. Yerlilerin oturduğu evlerin bazıları butik pansiyon, bazıları restoran, bazıları da soluklanabileceğiniz güzel kafe... Ama her sokak çiçek açmış, her sokak ayrı fotoğraf karelik.


Bir de "Olanlar Oldu" filminin geçtiği pansiyon var, artık mutlaka uğranması gereken bir nokta olmuş :)


Sığacık'a kadar gitmişken Teos Antik Kenti'ni de uğrayın. Tarihi kaynaklara göre MÖ. 1000 yıllarında kurulduğu söyleniyor. Dionysos tapınağı, tiyatro, agora ve liman kalıntılarını görebilirsiniz.


Yemek için ise tabii ki deniz ürünleri tercihiniz olun :) Limandaki balıkçıların günlük taze taze tuttukları balıkları sallana sallana teknede de yiyebilirsiniz. En ünlü rakı-balık mekanı ise "Milos". Asma altı masaları ile Rum Meyhanesi konseptinde. Deniz mahsulleri ve taze meze çeşitleri var.



Ve işte benim karelerim, çok şrin bir yer değil mi :)



Safranbolu

$
0
0
Tam 9 yıl önce, daha çoluk çocuk yok, yine aynı arkadaşlarımız ile 2 günlük Safranbolu gezisi yapmıştık. Üzerinden yıllar geçti, bize iki, onlara da iki çocuk eklendi. Çocukların yaşları da birbirine yakın olunca bir araya geldiğimizde çok güzel arkadaşlıklar, oyunlar eh arada da olur olmaz yere anlaşmazlıklar oluyor. Benim kocam da son dakika planları yapmaya bayılınca akşam üzeri telefon açıp bana "Haydi yarın Gökçerlerle Safranbolu'ya gidiyoruz. " demez mi... Haydaaaa benim bunun için günler öncesi hazırlanmam gerek ama nerdeeee... Neyse son dakika planları da güzel oluyor :)



Tarih 1 Mayıs ve Safranbolu'da tüm oteller dolu neyse o da ayrı bir hikaye konusu ama biz çok eğlendik, gezdik güzel hatıralar biriktirip geldik...


Sabah erkenden çıktık yola, önce Ataşehir'e uğrayıp iki araba peş peşe devam ettik. Bolu'da kahvaltı molamızı verdik ve tekrar yollardayız. Yalnız 7 yılda yollar değişmiş gidiş artık çok yormuyor insanı :)
Safranbolu gezilecek yerler bakımından çok zengin bir yer adeta Müze Şehir. Hatta 1994 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne dahil edilmiştir.



Biz arabaları park eder etmez başlıyoruz müze şehrini gezmeye. Ama yok böyle bir kalabalık. İlk durağımız  "Eski Hükumet Konağı" 2006 yılndan beri "Safranbolu Kent Tarihi Müzesi" olarak hizmete girmiştir.



Safranbolu'yu çok güzel anlatan tarihi eserler ve belgeler bulunuyor. Müzenin bir bölümünde yok olmaya yüz tutmuş yemenicilik, semercilik,, kalaycılık ve bakırcılık gibi pek çok zanaat gelenlere canlandırılmaya çalışılmış.



Kent Müzesi'nin hemen yanındaki Saat Kulesi'ne geçiyoruz . Daracık basamaklarından çıktığımız Saat Kulesi'ne bizi saatin bakımını üstlenen İsmail amca karşılıyor. Safranbolu Saat Kulesi padişah III. Selim zamanında dönemin paşası İzzet Mehmet Paşa tarafından yaptırılmış. Saat kulesinin turizme açmasında en önemli kişi olan İsmail amca nasıl da güzel anlatıyor tarihini, bakımını, kurmasını... Sonra da saatin çalma zamanı geliyor :)


Buradan sonra tarihi Safranbolu evleri ve daracık sokaklar arasına dalıyoruz. 



Çarşıdaki "Tarihi Simitçi" yazan bir dükkan önünde bir kalabalık e biz de sıraya girip simit ve pide alıyoruz yanına da çay oh miss. Bizim simitlerden farklı susam yok tadı da pek güzel geldi bize :)





Daha önceki gelişimizde de ziyaret ettiğimiz "Kaymakamlar Gezi Evi"ni tekrar geziyoruz. Müze olarak sergilenen, balmumu heykelleri ile o dönemdeki yaşantıyı anlatan bir ev. Genelde tüm evler şekil ve kullanış bakımından birbirine benziyormuş. İlk katı taşlık, diğer katlar ahşap olan bu evlerde  3 nesil bir arada yaşarmış. Her evde geniş bir salon ve bu salona açılan odalar var. Her odada ise çekirdek aile yaşarmış. Ayrıca bu evlerin en önemli özelliği ise hiçbiri bir diğerinin ışığını kesmemesi..



Safranbolu'da ziyaret edilecek diğer bir nokta ise Hıdırlık Tepesi. Tam  "Kent Tarihi Müzesi" karşı tepesine denk geliyor. Bu tepe kentin en güzel fotoğraflandığı yer. Biz daha önceki gidişimizde uğradık ama 4 çocuk ile hele de fotoğraf çekilmekten sıkılmış çocuklar ile tekrar gitmek istemedik :)


Bir diğer ilginç yapı ise Kaçak Cami. Bu cami Akçasu Deresi üzerindeki en dar noktalarından biri üzerindedir yani altından dere akar :)



Safranbolu'nun inişli yokuşlu dar sokaklarında çocuklar iyi bile gezdi. Onlar çok eğlendi ve sıra yemeğe geldi. Biz Yörük Köyü yolu üzerindeki Kadıefendi Et Lokantası'na gittik. Açık alanda, temiz havada, kuş sesleri eşliğinde yemeğimizi yedik. Tek sıkıntı çok da geç saat olmamasına rağmen Kuyu Kebabı kalmamış olması. Diğer seçenekler de güzeldi ama ben hariç herkes kuyu kebabı için gitmişti :)


Yörük Köyü ise Safranbolu'ya gitmişken mutlaka uğramanızı tavsiye ederim. Safranbolu'ya 20 km mesafedeki köy 750 yıllık bir geçmişe sahip. 450 yıldır ayakta olan "Odabaşı evi" ise kayıtlara geçmiş en eski ev ünvanına sahip. Fotoğrafımız da Yörük Köyü'nde 2008 yılından nostalji olsun :)


Aaahh yıllar ahh...

3 Ülke 4 Şehir

$
0
0
Mayıs'ın son günlerinde Aysu ile anne-kız yine güzel bir gezi rotası yaptık. Benim yine bir Paris sevdam depreştiği için babamız çoklu uçuş ayarladı bize. Biz de böylece 1 gün bile olsa Paris'te güzel vakit geçirdik.


Nasıl 3 ülke ve 4 şehir yaptık peki? Gezimiz Paris'ten Milano'ya şeklinde devam etti. Milano'da 3 gece kaldık ama günü birlik de Venedik'e gittik hızlı tren ile. Son durağımız ise Amsterdam oldu. Orada da 1 gece kalıp bütün gün de şehrin tadını çıkartıp gezimizi tamamladık. Hepsini ayrıntılarıyla yazacağım ama bu postumda eennn sevdiğim şehir Paris...


Sabah 6:15 uçağı ile Paris yolculuğumuz başladı. Benim son durağım Milano olacağı için büyük bavulumu Milano'ya gönderttim bende sadece bir sırt çantası ile kaldım. Eğer devam edeceğiniz uçak aynı firma ise genelde bu şekilde bagajınızı son duraktan alabiliyorsunuz. iki uçuş farklı firma ise sorunlar yaşanabiliyormuş diye duydum.


Yerel saati ile 9:30'da Paris'teydim. Ama ben böyle bir pasaport kontrolü sırası görmemiştim daha önce. AB vatandaşları geçişinden geçmeme rağmen epey bir vakit aldı. Tren istasyonuna geldiğimde de bilet alma sırası vardı bu kez :( Biletimiz aldık, trenimize bindik. Daha önceki Paris yazımda Charles de Gaulle havalimanından Paris merkeze ulaşımdan ayrıntılı bahsetmiştim inceleyebilirsiniz.


Aysu ve benim için bu kez Paris'e geliş amacımız; Paris havası almak, fotoğraf çekilmek, Champs Elysees'de mağzaları gezip, kafelerde dinlenmek... Tam da istediğimiz gibi de oldu :)


Saat 11:30'da biz artık Eiffel Kulesi karşısındaydık. Ben her gelişimde olduğu gibi Trocadero Meydanı'ndan bir Eiffel'e bakmayı tercih ettim. Sonrasında bol bol fotoğraf çekilecektik. Sırt çantama sığdığı kadar aldığım kıyafetler ile Aysu'yu farklı farklı fotoğraflarını çektim. Sonra da Eiffel'e karşı çimlere uzandık, Aysu parendalar attı :)



Bir de Eiffel'e gelmişke buradaki atlı karıncaya binmeden yola devam edilir mi? Tabii ki sadece bir kere değil :)


Sonraki durağımız Arc De Triomphe'ydi. 


Buradan da Champs Elysees boyunca yürüdük. Sonra da bir kafede mola verdik. Eee Creme de Brule yemek burası için güzel bir tercih oldu...

En sevdiğim köprü olan "Pont Alexanre III"e geldik yürüye yürüye...



Metroya binip bir de Concord meydanından Tulieries Garden'a geçtik. Yine uzattık ayakları orada olmanın keyfini yaşadık...


Kısa bir Paris turu sonrası artık havalimanına doğru hareket etme zamanıydı... 
ve Milano bekle bizi diyoruz....






İyi Ki Doğdun İlk Göz Ağrım

$
0
0
Bugün günlerden AYSU...



Benim ilk göz ağrım o. Tatlı mı tatlı bir o kadar sulu gözlü prensesim o. Kardeşinin can dostu o. 


Yıllar akıp gidiyor, bu 8 yıl ne ara geçti gitti ve sen büyüdün. Oysa daha dün gibi hatırlıyorum gümbür gümbür geliyorum dedirttiğin sancılarımı :)


İyi ki doğdun prensesim, iyi ki varsın... Seni çok seviyoruz...

NG Sapanca'da Hafta Sonu

$
0
0
Biraz geç oldu sanki ama  bugünkü yazımda "Babalar Günü"ne özel hafta sonumuz var .


Mother&Baby dergisi ve İpek'imin daveti ile NG Sapanca'da çok güzel ve keyifli bir hafta sonu geçirmiştik. Babamız için "Babalar Günü" kutlaması, kızlar için de "Karne" kutlaması oldu bu tatil. Yeşillikler arasında, kuş sesleri ile çevrili doğanın tam ortasında şehirden uzaklaşmak ise hepimize iyi geldi.



Otele girer girmez çocuk dostu bir otel olduğunu hissediyorsunuz zaten. Resepsiyonda onlara özel bir alan bile var. Kendilerini önemli hissetmek, Chek-in, Ceck-out işlemlerini kendi başlarına yapmak kızların pek hoşlarına gitti :)



Odamıza gider gitmez ise Mother&Baby'nin güzel sürprizleri karşıladı bizi :) Doğadan, Flormar, Femfresh ve Biooil Paketler benim; ClementoniTurkiye puzzelları da kızlar içindi..





Ve artık havuz keyfi yapma zamanı geldi. Bir iyi, bir kötü giden Haziran havasında şansımıza çok da güzeldi o hafta sonu :)



E biz madem "Babalar Günü" kutlayacaktık, babaya en güzel hediye kızları ile bol bol eğlensin ve vakit geçirsin diye düşündüğüm için kızları babaya emanet ettiğim gibi ben de Spa'nın yolunu tuttum :) Aliva Spa'da 50 dakikalık bir masaj ile "işte şimdi hazırım hafta sonuna" dedim :)

Bu arada benim kızlar biraz nazlı olunca kapalı havuzda daha çok takılmışlar, dışarıda ancak ısınan hava ile havuz suyu biraz serin gelmişti. Hal böyle olunca kapalı havuz vazgeçilmez oldu. Ah bir de şimdi gitsek kaydırakların başından ayrılamayacağız kesin :)



Yaklaşan yemek saati ile bizimkileri havuzdan toparlama zamanı geldi. Yıkandık, hazırlandık ve Erguvan Restoran'da usta aşçıların ellerinden lezzetler ve karar vermekte zorlanacağımız kadar çok çeşit arasında akşam yemeğimizi tamamladık :)


Sabah erken saatlerde gün yine kuş sesleri ile başladı. Temiz havayı da içimize çekip kahvaltıya geçtik. Enerjimizi depoladık ve tam gün havuz keyfine devam. Bu arada minik konuklara özel "Sincap Kulübü"nde de çok eğlenceli vakit geçirebilir çocuklarınız. Bizimkiler biraz su kuşu olunca genelde havuzlardaydık.


Öğle yemeği zamanı geldiğinde ise havuzda enerji harcayan kızlar için havuzun yanındaki Farina Restoran çok iyi geldi. Otantik taş fırında, pideler, kebaplar çok lezzetliydi. Sonrası ise havuz keyfine devam...



Havuz sonrası ise tavşanlar besleyip, doğa yürüyüşü yaptık kızlar ile...



Şehre çok yakın olup, doğa ile iç içe güzel hafta sonu tatili için NG Sapanca kesinlikle çok güzel bir seçenekti. Babamıza da çok güzel bir babalar günü hediyesi oldu. Tekrar teşekkürler Mother&Baby Dergisi...

Aysu'nun 8 Yaş Doğumgünü

$
0
0
Yaz çocuğu olmanın avantajı olduğu kadar dezavantajı da çoktur. Her çocuk gibi okulda arkadaşları ile kutlama yapmak ister ama gününde yapamaz. Tatil ortasında ise doğum günleri, Nisan-Mayıs ayları okulda erken doğum günü kutlama zamanıdır :)


E biz de ana sınıfında kankası Tuğçe ile (o da Ağustos çocuğu) okulda ortak ve erken bir doğum günü kutlamıştık. 1. ve 2. sınıflarda ise doğum günü kutlamaları her çocuk için iptal olunca (iyi ki dermişim:) geçen yıl olduğu gibi bu yıl da yazlıkta kutlamalara devam ettik. Ama tek isteğimiz Tuğçe yanımızda olsundu.


Biz de planımız programımızı ayarladık Tuğçe ile hem birkaç gün yazlıkta beraber olmanın keyfini çıkaracak hem de doğum gününü beraber geçirecekti.


Perşembe günü havuz keyfi sonrası eve geçip hazırlıklara başladık. Tabii ananemiz yiyecekleri çoktan hazırlamıştı. Bize de süsleme, masa hazırlama işi kalmıştı. Doğum günümüz  havuz başında olacağı için  balonları şişirip havuza taşıdık :) sonra da yiyecek içecekleri. Minik misafirlerimuz tabii ki en sabırsızlar olanlardı ve ilk gelenlerdi. Aysu her biriyle fotoğraf çekildi.


Sonra da pastanın mumlarını üflediler hep beraber...


Bir çocuğu mutlu etmek işte bu kadar kolay. 5-10 balon bir pasta ve sevdiği arkadaşları yanında olsun. "Annecim çok teşekkür ederim, çok güzel bir doğum günüydü" diye diye geceyi bitirdik... 


Sen hep mutlu ol güzel kızım.... Tekrar tekrar "iyi ki doğdun, iyi ki varsın" 

Milano

$
0
0
"3 Ülke, 4 Şehir" gezimizin ikinci durağı Milano'ydu. Günübirlik Paris sonrası Charles de Gaulle havalimanına geldik ve akşam 21:00 uçağı ile Milano Malpensa'ya geçtik. Malpensa'dan şehir merkezine tren veya otobüs ile transferinizi gerçekleştirebilirsiniz. 2 tane otobüs şirketi vardı. Eşim daha gitmeden biletimizi "Terravision" firmasından gidiş dönüş olarak almıştı. Uçaktan inip bavulumuzu alınca otobüs saatimiz de gelmişti. Otobüs, merkez tren istasyonuna kadar getirdi. Tabii biz de booking.com'dan otelimizi o çevrede ayarladık. Otobüsten inince 5 dk mesafedeydi.


Geç saatte otelimize yerleşip hemen uyuduk. Ertesi gün dolu dolu Milano'yu gezmek için enerji depolamalıydık. Milano'da  3 gece kalacaktık ama günlerden biri Venedik için ayırdık.

Sabah kalkıp kahvaltımızı edip Milano'yu keşfetmek için sokaklardaydık. Bi de ne göreyim bizim pazarların aynısı otelin önünde. Rakamlar euro işaretini görmesem "Ne oluyoruz, Türkiye'ye mi ışınlandık?" diyebilirdim :)



Peki 8 yaşındaki bir çocuk ile Milano'da ne yapılır, nereler gezilir?

Çocukla ne yapılır sorusunun cevabı; yolumuzun üzerinde denk geldiğimiz büyük parklarda saatlerce vakit geçirilebilir, piknik yapılabilir, parendalar atılabilir :) İlk durağımız "Giardini Pubblici"de salıncaklarda sallandı, hatta dilini bilmediği bir arkadaş da edindi :) Sonra beraber çimlere yayıldık, meyvelerimizi yedik :)


Sonra da Duomo'ya doğru yürümeye devam ettik. Milano'nun simgesi olan "Duomo di Milano" görenleri büyüklüğü ve ihtişamı ile kendine hayran bırakıyor. Biz de büyüklüğü karşısında bakakaldık. 1386 yılında yapılmaya başlanan katedralin tamamlanması 500 yıl sürmüş. Roma'daki "Azis Petrus Bazilikası", Londra'daki "St. Paul Katedrali" ve Sevilla'daki "Sevilla Katedrali"nden sonra dünyanın dördüncü büyük katedrali. Böylece ilk dördü tamamlamış oldum :) İçini gezmek Aysu'nun çok da ilgisini çekmedi, bir de üstelik o sırayı sıcakta beklemek zor geldi. Zaten dışı içinden daha gösterişli olduğunu da duymuştum :)


Sırada "Galleria Vittorio Emmanuele II" var. Hemen "Duoumu"nun yanı zaten. Burası tarihi bir alışveriş merkezi aslında. Ama alışveriş merkezi ötesinde tavanı ve tabandaki mozaik işlemeleri ile bir sanat eseri diyebiliriz.




İçerisini de dolaşıp arka kapısından çıkınca daha sakin bir meydana geldik. Leonardo da Vinci Meydanı ve "La Scala" tiyatrosu var burada.

 

Tarihi Milano'dan, modanın başkenti "Milano"ya geçiş yapalım artık. Altın Dörtgen olarak tanımlanan Via Montenapoloene, Via Della Spiga, Via Manzoni ve Via San't Andrea caddeleri ve bu caddeler arasındaki sokaklarda moda akıyor. Aklınıza gelebilecek tüm uluslararası ünlü ve lüks mağazaları burada yan yana görebilirsiniz. Vitrinler ise birer sanat eseri gibi özenle hazırlanmış. İşte burada da her vitrini inceleyen Aysu ile epey zaman geçirdik :)

Artık akşam yemeğine sıra gelmişti. İtalyan mutfağının vazgeçilmezi pizza ve "pasta" dedikleri makarnaya zaten bayılıyoruz. İster şık bir restoranda, ister ayak üstü pizzerialarda yiyin çok lezzetliler. Deniz mahsülleri de İtalyan mutfağında önemli yeri vardır. Ayrıca; lazanya, risotto ve tiramisu da İtalyan mutfağının vazgeçilmezleri. Biz tabii ki pizzadan yana kullandık tercihimizi :)


Milano'da uyandığımız ikici sabahta Venedik'e yolculuğumuz vardı. Onu ayrıca Venedik postumda anlatacağım. 


Milano'daki son günümüzü ise yine park bahçelere ayırdık.  "Castello Sforzesco" yani Milan Kalesi ve yanındaki geniş parka gittik. Pek çok savaşa tanıklık etmiş, Avrupa'da yer alan en büyük kalelerden biridir. Kaleye girmek ücretsiz , içinde yer alan birkaç müzeyi gezmek ücretli sadece. Bizim ilgimizi daha çok kalenin avlusu olan geniş park ilgimizi çekti. 

 


Kaleden ayrılınca da dümdüz devam ettiğinizde yine Duomo'ya varıyorsunuz. Bu trafiğe kapalı cadde üzerinde yer alan kafelerden birine oturup dondurmamızı da yedik. 





Artık otelden bavulumuzu alıp havalimanı için hareket etme vakti gelmişti. 



Venedik

$
0
0
Venedik bizim bu gezi için en heyecanlandığımız rotaydı. Daha önce fotoğraflarda görüp, çizgi filmlerde izlediği gondola binmek ise en büyük hayaliydi.


Aynı zamanda babaanne, dede ve halamız Roma-Floransa-Venedik gezisinde son durakları olan Venedik'e gelişleri ile denk getirdik, yani ona göre planlamıştık tarihimizi. Milano'dan kalkan hızlı tren ile çok keyifli yolculuk sonunda kendileri ile 10 dk ara ile Venedik'e vardık. Onların oteli tren istasyonuna çok yakın mesafedeydi ve bavullarını yerleştirip gezimize başladık...


Araç trafiğine kapalı olarak olan Venedik'i dolaşmak çok eğlenceli. Bazen sadece bir kişinin geçebileceği dar sokaklar,bazen aniden karşınıza çıkan kanallar, birçok daracık veye güzel köprülerden geçmek çok zevkliydi :)


Elimizde telefon Maps.me uygulaması ile daha önceden işaretlediğimiz noktalara doğru ilerledik.
İlk durak, Frari  Santa Maria Gloriosa Bazilikası. Küçük bir köprüden geçince bizi karşılıyor... Bazilikanın dış cephesi sade de olsa içi oldukça görkemli görünüyordu. 1250 yılında başlanan kilise ancak 14.yy'da tamamlanmıştır. Bazilikanın Çan kulesi , Aziz Mark'ın çan kulesinden sonra Venedik'teki en yüksek yapıdır.


Büyük Kanal'a doğru ilerliyoruz ve "Rialto Köprüsü"çıkıyor karşımıza. ("Ponte di Rialto") Şehrin sembollerinden biri olan bu köprü 16. yy.da yapılmıştır. Köprü üzerinde ve etrafında birçok hediyelikler, cam eşyalar, mücevherler satan irili ufaklı dükkanlar vardır. Eskiden ulaşım ve ticari amaçla kullanılmış olsa bile günümüzde Venedik'in en çok turist çeken ve fotoğraflanan yeridir. Kendisini ayrı, üzerinden Büyük Kanal'ı fotoğraflamak ayrı güzeldir.  San Polo Ve San Marco'yu birleştiren köprüdür ayrıca.



Küçük bir fotoğraf molası sonrası artık San Marco meydanına geliyoruz.  Dünya'nın en güzel meydanlarından biri olarak kabul edilen San Marco Procuratie Nuove, Procuratie Vecchie ve Ala Napoleonica ile çevrilidir. Burası Venedik'in en alçak noktalarında biri olduğu için Ekim-Mart ayları arasında suyun yükselme durumuna karşı ziyaret edilemeyebiliyormuş. Benim bir önceki gelişim Ekim ayında olması dolayısıyla bizdeki pazar tezgahlarının düşünün ve onları yan yana koyup bunlar üzerinde yürümüştük.


San Marco Bazilikası bu meydanın en ihtişamlı yapısıdır.  9. yy.da yapılan bu bazilikanın beş tane kubbesi vardır ve Yunan haç planı üzerine yapılmıştır. Kubbedeki mozaikler Bizans mozaikleridir. Altın yaldızlı mozaiklerden dolayı "Altınlar Kilisesi" olarak da bilinir.


Aziz Mark'ın çan kulesi var sırada. 99 m uzunluğundaki çan kulesinden San Marco Meydanı'nı  ve Venedik'i seyredebilirsinuz. Bir önceki ziyaretimizde çıkmıştık. İlginç olan detay tüm şehrin görünüp tek bir kanalın görünmemesiydi :) yapının inşaatına 9. yy.da başlanmış 16. yy.a kadar sürekli değiştirilmiş ancak 1902 yılında tamamen çöktükten sonra aslına uygun olarak tekrar inşaa edilmiş.


San Marco Meydanı köşesinde yer alan Dükler Sarayı'na doğru ilerledik sonra. 9. yy.da şato olarak inşaa edilmiş olsa da  Venedik Cumhuriyeti"nin yönetim merkezi olmuştur.

Ahlar Köprüsü de hem ismi hem kendisi dikkat çeken bir köprüdür. Bu ismi verilme amacı, buradan geçenler son bir kez Venedik'e bakıp iç geçirmeleri içinmiş.


Santa Maria della Salute, San Marco Bazilikası'nın tam karşısında kanalın karşı tarafında yer alıyor. 17. yy.da yapılmış ve bu dönemde Venedik'in 1/3'ü vebadan ölünce burası de "Vebalar Kilisesi"olarak anılmış.


Artık gondol ile gezme zamanıydı. Belirli noktalarda olan duraklardan Gondolcu ile anlaştık. 40 dakika süren turun ücreti 80 Euro. Gondola 6 kişi binebiliyorsunuz. Walla Aysu'yu bile o minik cüsse ile adamdan saydılar. 


Artık tren istasyonuna gitme zamanı. Yol üstüne bir dondurma molası ile Venedik turumuzu tamamlıyoruz. 


Son olarak tren ile yolculuğumuzdan bahsetmek istiyorum. Hızlı tren ile yaklaşık 2.5saat sürdü. Yer yer hızı 295 km/saat gördük. Zaman nasıl geçti anlamıyorsunuz. Trenler çok komforlu. Dönüşte sessiz vagonu seçtik çok da rahat geldik :) Ve yolculuk sonu :)




Amsterdam

$
0
0
Aysu ile son durağımız Amsterdam oldu. Uçaktan akşam saatlerinde indik ve hemen havaalanı çıkışındaki otobüs duraklarına yöneldik. Otelimizin olduğu noktaya kadar da çok rahat ulaştık.


Amsterdam'ın bir çocuklu gezme şekli vardır, bir de yetişkin olarak :) Diğer gelişlerimde yetişkin olarak gezince çocuk ile nereler gezilir var bu postumda.

Sabah kahvaltımızı edip yollara koyuluyoruz. Bisiklet Amsterdam'ı keşfetmek için en güzel araç. Ama Aysu iki tekere döndükten sonra geçiş yaptığı ben de onu bisiklet ile taşımakta kendime güvenmediğim için biz yürüyerek keşfettik.



Otelimiz Vondel Park'ın hemen karşısındaydı ve ilk burayı gezmeye karar verdik. Ama yağmurun azizliğine uğrayıp çimlerde yayılamadık. Ah be Amsterdam yaz aylarında geldiğimde hep yağmurlu olmak zorunda mısın? Burası Amsterdam'ın en geniş ve popüler parkıdır. 1864 yılında bir grup hayırsever tarafından kurulmuştur. Park yaz aylarında konserlere, tiyatro gösterilerine de ev sahipliliği yapıyor..


Baktık yağış da başladı parkın tadını çıkartamıyoruz haydi gezmeye devam... Rijkmuseum ve IAmsterdam yazısına gidiyoruz. Rijkmuseum, Hollanda'nın en ünlü müzesidir. Önemli ressamların birçok eseri yer almaktadır. Bizi yine mimarisi ve önündeki IAmsterdam yazısı daha çok ilgimizi çekiyor. :)





Aysu ile hayvanat bahçesinin yolunu tutuyoruz. Artiz Zoo adlı hayvanat bahçesi ile hemen yanındaki dünyanın tek mikrop müzesi olan Artis Micropia'da saatlerce vakit geçirdik. Hayvanat bahçesi, hayvanların kategorilerine göre ayrılmış, doğal ortamındaymış gibi ziyaret edebiliyorsunuz. Çocuklar hayvanları çoğu hayvanat bahçesine göre daha detaylı daha yakından görebiliyor.  Micropia'da ise çeşitli mikrop türlerini, dezenfekte ile nasıl temizlenebileceğini gibi birçok farklı detay öğrendik. Fiyatlarından da bahsedeyim sadece ArtisZoo 3-9 yaşa arası çocuk 17,00 Euro, büyük 20.50 Euro. ArtisZoo ve Artis Micropia aynı anda alırsanız ise 3-9 yaş arası çocuk 23,50 Euro, büyük 27,50 Euro. Bir de detaylı harita almak isterseniz 2,00 Euro. Biz toplam 53,00 Euro vermiş olduk. TL'ye çevirmek bile istemedim





Günümüzün yarısını burada geçirdiğimize göre artık Amsterdam'ın kalan yerlerini de gezebildiğimiz kadar gezmeye devam. Burada tramvaya binip merkeze gittik. Tramvay biletlerini saatlik ya da günlük kullanım gibi alabilirsiniz. 1 saatlik kullanım için fiyatı 2.90 Euro mesela.

Dam Meydanı'na geldik. Burası bir zamanlar balık pazarıyken, 17. yüzyılda Belediye Sarayı ve yakınındaki borsa sayesinde Amsterdam'ın siyasi ve ticari merkezi olmuş. Şimdilerde çeşit çeşit gösteri yapanlar, belli zamanlarda dönme dolap kurulan, etrafında çok sayıda kafe ile yerli yabancı turistin en gözde meydanı :) Biraz ateş gösterisi yapan ve dans edenleri izleyip yolumuza devam ediyoruz.



Ve bana göre Amsterdam'ı Amstrdam yapan kanallar var sırada. Tekne ile kanal turu bence Amsterdam'ı keşfetmek için çok güzel ve eğlenceli, ama biz yürüyerek kanalları gezdik. "Red Light district" bölgesi kanalların en güzel fotoğraflanma noktası. Akşam saatlerinde bambaşka bir boyuta gelen bu bölge, gündüz çocuk ile gezmek ve fotoğraf çekilmek için gayet uygun. Bol bol hatıra fotoğraflar çekildik :)





Sevdiğim çiçeklerden biri lale olunca Amsterdam'a gittikçe çiçek pazarına uğramadan geçmem. Annem de lale soğanı sipariş edince çeşit çeşit laleden seçtik aldık.




Merkez tren istasyonunu en sona bıraktık. Bu yapı da sevdiğim yapılardan biri. Buradan da havaalanına transferimizi yapıp artık gezimizin sonuna gelmiş oluyoruz.

Peki Amsterdam'da biraz daha vaktiniz varsa; Marken-Volendam adlı şirin kasabaları mutlaka ziyaret edin, peynir fabrikası var hatta onu da görün, tahta ayakkabı fabrikası, yel değirmenlerini, yine tren ile ulaşabileceğiniz Roterdam veya sahil kasabası olan Zandvoort. 

Her anne-kız gezisi gibi bol eğlenceli, bol fotoğraflı, ara ara zorlukları olan bir geziydi. Eeee ben yazıncaya kadar benim yine bir yerlere gidesim geldi :)

Günübirlik Bulgaristan

$
0
0
Geçtiğimiz hafta sonu arabaya doluştuk ve hep beraber Bulgaristan yolunu tuttuk. Bu kez  rotamız daha önce gitmediğimiz Burgas'ın güneyinde kalan sahil şeridiydi. Erken çıktık çıkmasına ama daha önce bayramda bile denk gelmediğim pasaport kontrolü yoğunluğu vardı. 2 saat süre kontrol sonrası Bulgaristan topraklarındayız.



Malko Tırnovo'yu geçtikten sonra vadi üzerinden geçen köprüe bangi jumping yapan bir gruba rastladık biraz seyrettik. Aysu'nun şimdiden extrem sporlarına ilgisi olacağını düşünüyorum. Benim kayamadığım su kaydıraklarına meraklı olması, illa ben de yapayım bangi jumping demesinden belli oluyor :)



Bulgaristanın en güneyi, yani Türkiye sıırının olduğu Rezovo kasabasına gidiyoruz. Arada bir derenin olduğu sınır şeridi, keşke burada da gümrük kapısı olsa da dedirtiyor.





Buradan da sahil boyunca olan; Ahtapol, Varvara, Tarevo, Lozenets, Kiten, Primorsko kasabalarını gezdik. Yerli turistin yoğun bir şekilde buraya geldiğini gördük.







Tsarevo'da verdiğimiz yemek molasından da  100 km yukarıda kalan yerlere göre fiyatların nerdeyse yarı yarıya olduğunu fark ettik. Biraz daha yabancı turistin de geldiği bölgeler Sunny Bech,  Nesseber'a göre fiyatlar çok iyiydi :)



Yolumuz Burgas'a doğru devam ederken, daha önce adını duyduğum annemlerin de ziyaret ettiği şatoya geldik. Bizim amaç Burgas'da olan "Kum Festavaliéni görmek olduğu için hava kararmadan gitmemiz gerektiği için içini gezemedik. Burası Bulgar bir zenginin kendisine yaptırdığı bir şato ve ziyarete açılmış. tarihi bir şato olsaydı belki daha ilgimizi çekerdi.



Ve hedef her yıl bu zamanlarda yapılan kum festivali. Burgas'ın "Morska Gradina"sının sonunda yer alıyor. Her yıl farklı bir konsepte yaoılıyor. Bu yıl çizgi film karakterleri vardu. Aysu ve Aslı'nın çok ilgisini çekti.





Artık karanlık da bastırınca sivri sinekler ortaya çıktı. Aman siz siz olun sinekkovarsız gitmeyin :) Oyun parkında eğlendik, yemeğimizi yiyip dönüş yoluna geçtik..

Farklı yerleri keşfettiğimiz bir günün ardından mutlu bir şekilde evimizdeyiz :)

Yazlık Günleri 2017

$
0
0
Bir yazın daha sonlarına yaklaşırken çocuklar açısından yazın çoğunu geçirdikleri yazlıktaki günlerinden bahsetmeden olmaz. Önceki senelerde geç yatıp, geç kalkma durumlarını neyse ki bu sene çözdük. Sabah en geç 9 gibi kalkıp, akşam da 22:30'u geçirmeden yatmış oluyorlar...

Gün kahvaltı başlayıp, çizgi film veya kitap okuma, Aslı için çizgi çalışması ile devam ediyor. Güneş ışığının en yoğun olduğu saatlerde daha çok evde geçirmelerini istiyorum. Bu yıl Aysu bahçenin arkasında buluna minik odayı kendine "Resim Atölyesi" yaptı. İçinde yok yok, her etkinliği orada yapıyor, biz de oranın dağınıklığına çok fazla karışmıyoruz. Kapısında bulunan "Blops_Kids"in görev panosunu işlemeyi de ihmal etmiyorlar.



Eh bazen içeride de olmuyor değil aktiviteler :)



Saatler 16:00 olunca hazırlanıp havuz veya denizin dalgasız olması durumunda denize gidiyorlar. Su eğlencesi yazın olmazsa olmazı :)





Eve gelip duş alınıp, akşam yemeği de yendi mi bu kez sitenin çocukları toplanıp spor sahasına gidiliyor. Bazen paten, bazen bisiklet, bazen scooter ya da hepsi beraber taşınıyor spor sahasına.





Böyle  bir rutinleri var bizim kızların. Bazen sıkıcı gelebilir hep aynı şeyler diye, ama onlar çok mutlu. Buradaki arkadaşları ile ya da bazen iki kardeş baş başa çok mutlular :)

Pamukkale ve Hierapolis Antik Kenti

$
0
0
Yılın son uzun tatili de nihayet bitirdik. Güzel anılar biriktirdik, harika fotoğraflar ekledik arşivimize. Tatil Belek'te başlayıp, Salda Gölü ve Pamukkale'yi geze geze İzmir'e gelmemiz ile son buldu. Bugün blogda UNESCO Dünya Kültür Mirası listesindeki Pamukkale ve Hierapolis Antik Kenti var.



Gitmdene yol boyunca "Anne pamuk mu göreceklerimiz?""Neden Pamukkale demişler?" soruları eşliğinde vardık Pamukkale'ye. Eee ismi nerden geliyor peki? Kireçli sıcak suların çökelmesi ile üzerinde pamuk gibi beyaz tabaka oluşan kayalardan geliyor bu isim. Kaya olduğunu görünce bir şok geçirseler de acayip sevdiler burayı.



Hierapolis Antik Kenti sınırları içinde de yer alan Pamukkale hem tarih, hem görsel olarak neden bugüne kadar ziyaret etmemişiz dedirtti. Kentin kuruluşu hakkında kısıtlı bilgiler olmasına karşın,Bergama krallarından II. Eumenes tarafından MÖ.II. yüzyıl başlarında kurulduğu ve Bergama'nın efsanevi kurucusu Telephos'un karısı Amazonlar kraliçesi Hiera'dan dolayı "Hierapolis" adını aldığı bilinmektedir. Kentin Hellenistik dönemden önce de var olduğu ama bu döneme ait adı ile bir bilgi bulunmamaktadır.



Pamukkale Travertenleri'nin belli bölgelerini yürüyerek gezebiliyorsunuz. Tabii ayakkabısız olma şartıyla. Bizden sonraki kuşakların da görmesi için belli yerler yürüyüşe kapalı ama iyi ki de öyle. Gerçi insanımız ilginç, uyarıları dinlemeyip girenler, girdiği için görevli uyardı diye görevliyle kavga edenleri daha neler neler.



Travertenleri gezerken keşke kızların mayolarını da alsaydım diye pişman oldum, siz siz olun mayolar yanınızda olsun. Ki eşim söylediği halde peştemalleri mayoları arabada bırakıp da gezdik. Kızlar her suya girip çıktılar, kaymamak için özel çaba sarf ettiler. Ama kaçınılmaz son tam çıkıyoruz Aslı hoop suya... Bu da eğlence kısmı olsundu...



Travertenler'in hemen arkasında yer alan Hierapolis Antik Şehri'ni gezmeye başlıyoruz. İlk durağımız "Kleopatra Havuzu" diye bilinen "Antik Havuz". Burası 23 yüzyıllık bir havuz. MS. 7. yüzyıldaki deprem ile şehrin ortasında bir çukur açmış, sütunlar da yıkılıp içine savrulmuş. Şifalı sular ile dolan bu çukur bir havuza dönüşmüş. Yaz-kış 36 derece olan sular ayrıca şifalı olduğu söyleniyor. İşte burada üşenmeyip mayolarımızı alıyoruz. Fakat havuzun içinde kendi makinenizle fotoğraf çekmek yasak. İşletmenin kendi fotoğrafçısına istediğiniz kadar fotoğraf çektirip satın alabiliyorsunuz. (Biz almadık, fiyatlar bence uçuk kaçık)



Giriş fiyatı öncelikle Hierapolis Antik Kenti ve Pamukkale Travertenleri için 35 TL. "Antik Havuz"da da yüzmek isterseniz ayrıca giriş ücreti 32 TL. 

Sırada beni çok etkileyen "Antik Tiyatro" var. İnsanları hayret içinde bırakan bu yapı MS. 60 başlanmış olsa da depremler dolayısıyla MS. 206 yılında tamamlanmış. 50 oturma sırası bulunuyormuş.





Salda Gölü

$
0
0
Salda Gölü... Belki de son bir iki yıldır popüler oldu, adını daha çok duymaya başladık. Gidip görünce de iyi ki gelmişiz dedik, görülmeye değer bir doğası var. Yakın çevre yaşayanların serinlemek, yüzmek için girdikleri yerler, kamp yerleri ya da sadece bizim gibi fotoğraf çekilmek için gelenler var. Bu yazın en popüler fotoğraf  rotası kesinlikle "Salda Gölü"ydü diyebilirim.

(tütülerimiz Perapie)

Peki nedir bu Salda Gölü'nu böyle popüler yapan? Türkiye'nin Maldivleri diye dillerden dillere yayılması ilk neden tabii ki.. Ama başka neler var şöyle bir genel bilgi olsun :)


Salda Gölü, derinlik bakımından Türkiye'nin en derin tatlı su gölü, dünyanın da 3. en derin gölüdür. Ölçülebilen derinliği 185 metreymiş.


Temiz suları, bembeyaz kumsalları ile 1989 yılında sit alanı ilan edilmiş.


Dünyada Mars özelliği taşıyan iki yerden biriymiş. Diğeri Kanada'nın kuzeyinde bir bölge. Göldeki magnezyum yüklü beyaz kayalardan Mars'ta da bulunuyormuş.


Göl suyunun şifalı olduğu söyleniyor. Sivilce ve mantar gibi bazı cilt hastalıklarına iyi geliyormuş. Şimdi az bilinmekle beraber, "Salda Gölü Çamur Banyosu"önümüzdeki yıllarda sağlık turizmi açısından daha önem kazanacağı düşünülüyor. Biz tabii ki çamur banyosunu denemedik ama etrafta çamura bulanmış gezen çok kişi gördük :)


"Peki Salda Gölü'nde yüzülür mü?" sorusuna sık sık denk geldik. "Yüzmek Yasaktır" tabelaları görülebiliyor ara ara. Nedeni de gölün killi yapısından dolayı bataklık etkisi gösterebiliyormuş. Bu da kişiyi içine çekebiliyor. Aniden derinleşen yerleri de var (e dedim ya Türkiye'nin en derin gölü) Bir de "su yılanı" gerçeği var. Biz de gördük su yılanlarını. Ama şöyle ki; yılanlar kıyıda orta büyüklükteki kayaların altındalar. Kayayı hareket ettirdiğinizde ise gölün içine doğru hareket ediyorlar. Yani su yılanı da sizden uzaklaşmış oluyor. Çok fazla yüzenler var ama hep kıyılarda olduğunu söyleyebilirim. Zaman olsa biz de bir suya girip çıkmak isterdik :) Ama Pamukkale bizi bekliyordu :)


Gölün çevresini de mutlaka gezin en azından gölü daire şekline benzetirsek en az bir çeyreğini görün! Arabaların yoğunlaştığı yerlerde siz de park edin, yürüyün hatta göle girin. Hatta arabanızla bembeyaz kumda safari yapın dolaşın... Gercekten çok eğlenceli...






Kurşunlu Şelalesi

$
0
0
Ülkemizin görülmeye değer doğal güzelliklerinden biri olan Kurşunlu Şelalesi'ne daha önceki Antalya gelişlerimde de uğramış ve çok beğenmiştim. Bu kez Aysu ve Aslı ile upuzun tatilimizin ilk durağı oldu.


Şelale hakkında şöyle bir genel bilgi olsun; Akarsunun oluşturduğu ana şelale ile birlikte daha küçük hacimli şelalecikler ve bunların döküldüğü gölcükler gelen ziyaretçilere muhteşem bir göz zevki yaşatıyor. Ana şelale 18 metrelik yükseklikten dökülmektedir. 


Daha küçük  şelalelerle birlikte meydana gelmiş 7 adet gölet, Kurşunlu Şelalesinin bütünlüğünü oluşturmaktadır. Gölcükler yaklaşık 6 metre derinliğinde olup 1600 metrekarelik alanı kaplamaktadır. Kızılçamın ağırlıkta olduğu bölgede bir çok farklı ağaç türü ve irili ufaklı bitki topluluğu mevcuttur. 




Şelale'nin etrafındaki piknik alanları, yürüyüş yolları, çocuk parkları da buraya ekstra bir hareket katmış. Yani biz de şelaleyi göremeden parkta epey bir vakit geçirdik :)




Yaptığım paylaşımlarda yeni fotoğraf mı diye sorular gelmişti. Meğer suyun bittiği "Kurşunlu artık çağlamıyor, damlıyor" haberleri varmış. Yaz ayları için gayet debisi yüksekti diyebilirim. Böyle doğal güzellikleri kaybetmemek gerek, nesilden nesile aktarılması gerek :)




B12 Vitamini Eksikliği Meselesi

$
0
0
Vejeteryan beslenmesem de et tüketmeyi pek sevmem. Bunun sonucunda da demir eksikliği anemisi ve B12 vitamin eksikliği sık sık yaşadığım sorunlar. Sık sık takviye ile eksikliği gidermeye çalışıyorum. 
Araştırmalarım sonucunda; "Doppel Herz aktiv Vitamin B12" kullanmaya başladım. Nedeni de tabletlerinin uzun salınımlı olması sayesinde içindeki tüm B12 vitamini vücut tarafından gün boyu emiliyor olması. Tabletler yavaş salınım teknlojisi ile suda çözülür ve bir süre sonra da vücuttan atılır. Önemli olan vücutta kalma süresinin uzunluğu. Normalde 1-5 saatken, vücutta kalma süresi 10 saate çıkabiliyor.


B12 vitamini beden için mucizedir. B12 vitamininin ana görevi kırmızı kan hücresi üretimi ve merkezi sinir sisteminin korunmasıdır. B12 vitamini, folik asit ile birlikte alyuvarların yani kırmızı kan hücrelerinin sağlıklı bir şeklide üremesini sağlamaktadır. Alyuvarlar bütün hücrelerimize oksijen taşımakla görevli olduğu için B12 vitamini dinç ve enerjik olmamızı doğrudan sağlayan bir vitamindir. Kanın oksijen taşıma kapasitesinin yüksek olması kalbin çok yorulmaması ve kalp sağlığının korunması açısından da gereklidir. B12 vitamini eksikliği durumunda en çok görülen belirtiler kansızlık, iştahsızlık, yorgunluk , kilo kaybı ve kalp çarpıntısıdır.


B12 vitamini beynin içinde ve beyinden vücuda gönderilen mesajları taşıyan nöron adlı sinir hücrelerinin koruyucu kılıfı olan “miyelin” maddesinin sentezlenmesini sağlamaktadır. B12 vitamini eksikliği yaşayanlarda nöronlar (sinir hücreleri ) verimli çalışmadığı için konstantrasyon kaybı, algı ve öğrenmede güçlük , unutkanlık , hafıza kaybı , el ve ayaklarda uyuşma ve ilerleyen zamanlarda depresyon gibi sinir sistemi sorunları görülebilir.

Uzun sureli eksikliği, eğer tedavisiz kalırsa, geri dönülemez nörolojik hasarlara neden olabilir. Sinir hücreleri hasar görmüşse tedavi edici rol oynar. İlaveten, vücut besinlerin emilimi ve uygun hazım için de bu vitamine ihtiyaç duyar. Bağışıklık sistemini ve sinir sistemini güçlendirir. Rahat bir uyku sağlaması da B12 vitamini faydaları arasındadır. Öğrenme ve hafıza kapasitelerini geliştirir. Bu nedenlerden ötürü B12 vitamini ’nin eksikliği oldukça önemsenmelidir.

B12 vitamini fazlalığı zararlı değildir. Alınan B12 vitamininin fazlası idrarla zararsız şekilde vücuttan atılmaktadır.

Doppelherz ürünleri maksimum faydayı sağlamak üzere tasarlanmış özel formülasyona sahiptir. Vitaminle normalde vücuda alındığında çok hızlı metabolize olur ve tam olarak emilimine fırsat olmadan vücuttan atılır. Doppelherz ürünleri depo tablet teknolojisi ile üretilmiştir. Vücuttan atılımı 24 saati bulur.

Bu da vitaminlerin tam olarak emilimini sağlayacak kadar vücutta kalmasını ve maksimum emilimi sağlar. Vitamin ve mineral içeren Doppelherz® aktiv serisi hem sağlık durumunu olabileceği en iyi duruma getirmek için hem de günde sadece bir kere ilaç alım konforunu sunmak için tasarlanmıştır.
Ayrıca bir diğer özelliği ise pazarda hem bu kadar özel formülasyona sahip olması, hem Alman kalitesinde üretilmiş olmasına rağmen oldukça ulaşılabilir fiyatlarla yer almaktadır.

Firmanın ürün gamında Koenzim Q10, Vitamin D, Vitamin C, Magnezyum+Kalsiyum, Lutein, Biotin+l-Sistein+Çinko gibi çeşitler de vardır. Sık sık kırılan tırnaklar ve dökülen saçlarım için "Biotin+L-sistein+Çinko" olanı da kullanmaya başlamam gerekir. 
Viewing all 347 articles
Browse latest View live